Çocuklara çaresizliği öğretmek ne kadar doğru?
Sonuçta çocuklar mutsuz olduktan sonra, diğer yaptıklarımız, başardıklarımız ne kadar önemli olabilirdi ki? Einstein, “Dünyada bir tane dahi çocuk mutsuz olduğu sürece, büyük icatlar ve ilerlemeler yoktur,” diyerek bu gerçeği yıllar önce özetlemişti.
Her bir çocuk doğuştan sahip olduğu inanılmaz sezgileri sayesinde kelimelerin ötesindeki gerçekliği görebilme gücüne sahipti. Onların birçoğu doğuştan birer filozoftu; hayatın anlamı, dünyanın nasıl daha yaşanılabilir bir yer olacağı üzerine fikirleri vardı. Doğuştan zeki ve yetenekli birer bilim insanı, sanatçı, hatta mucitlerdi. Gelecek onların düşleriyle şekilleniyordu.
Öğrenilmiş çaresizliklerini, umutsuzluklarını bu çocuklara da yükleyen yetişkinler, kendilerinden sonra bu dünyayı şekillendirecek olan çocukların neyi nasıl yapamayacaklarını öğretmekte yarışıyorlardı. Onlara yasaklar koyuyor, kendilerinin bastırdıkları, kullanamadıkları potansiyellerini çocuklarının da kullanmasını engelleyecek şekilde davranıyor, çoğu zaman fark etmeden bu fikirlerini çocuklara aşılıyorlardı.
İnsanlık yüzyıllar boyunca öğrenilmiş çaresizliğin farklı örneklerini ortaya koymuştu. Öğrenilecek onca şey varken, insanlığın çaresizliği öğrenmesi ne kadar garipti. Toplumlar çaresizliği bir kez kabul ettiği, öğrendiği zaman, girdiği kısır döngünün içinden kuşaklar boyunca çıkamıyordu.
Yorum yazabilmek için oturum açmanız gerekir.