Karanlıktan Korkma: Cosmos Belgeseli ve Bilimsel Düşünce
Belgesel izlemekten keyif alanların birçoğunun yakından takip ettiği Cosmos Belgesel Dizisini ben de izlemeye başladım ve toplam 13 bölümden oluşan seriyi, her bölümünü merakla izleyerek tamamladım. Dünya çapında büyük ilgi gören Cosmos: Bir Uzay Serüveni (Cosmos: A Spacetime Odyssey) belgesel dizisi, aslında 30 yıl kadar önce dünyanın değerli bilim insanlarından biri olan Carl Sagan’ın yapımını ve sunumunu üstlendiği Cosmos: A Personal Voyage belgesel serisinin günümüze uyarlanmış hali.
Yeni seriyi öncekinden farklı kılan önemli yanı ise ilk serinin yayınlanmasından itibaren geçen yaklaşık 30 yıl içerisinde bilimin ve teknolojinin geldiği nokta. Yeni belgesel serisi, elde edilen pek çok evrensel yeni bulguyu, o gün hayal bile edilemeyecek bir sinema ve animasyon kalitesiyle insanlığa sunuyor.
Bununla birlikte, serinin, akademi ile genel izleyici kitlesi arasındaki ‘köprü vazifesi’ olma amacı yeni seride de korunmuş. Hatta belgeselin yeni versiyonunda kitabi bilgilerden çok, anlamayı kolaylaştıracak örneklere ve daha doğal, samimi bir anlatım diline yer verilmiş. Belgeseli bu kez sunan isim ise Neil deGrasse Tyson isimli ünlü bir astrofizikçi. (Hayranları için bir hatırlatma, belgeselde Prof. Tyson’u, Haluk Bilginer seslendiriyor.)
Cosmos’un temel amacı; yaşamın nasıl işlediğini, evrensel uyumun içinde bulunduğu muazzam döngüyü insanlığa en yalın ve etkileyici haliyle aktarmak.
Bilim pek çok şeyi açıklamaya çalışıyor, ancak Tyson’un “Bilimde yapılan her buluş, daha büyük bir gizemin kapılarını aralar.” sözü; bilim ile elde ettiğimiz bilgilerin, insanlığın bilgiyi arayışında sürdürdüğü uzun yolculuğun sadece ufak bir parçası olduğunu tekrar hatırlatıyor bizlere.
Cosmos, bilimin yüzyıllar boyu süren arayışında anlamaya başladığı ve büyük bir harmoniyle kainat düzenini var eden kural ve kuramların varlığını, akıcı ve etkileyici bir üslupla, mantık ve bilim çizgisinden sapmadan anlatıyor. Bu anlatımı ile evrensel düzenin milyarlarca yıldır süren ve sonsuzluğa uzanan macerasını hayal gücümüzü de zorlayacak şekilde benzersiz bir ilham kaynağına dönüştürüyor.
Serinin “Karanlıktan Korkma” isimli son bölümünde Tyson, bilimin temel prensiplerini çok güzel özetleyen bir konuşma yapıyor. Bu yazımda sizlere Tyson’un bahsettiği bu prensipleri, konuşmasından alıntılar yaparak aktarmak istiyorum:
“Bu toz zerresinde yaşayan ufacık canlılar olan bizler, Samanyolu’nun yıldızları arasına uzay mekikleri yollamayı nasıl başardık?
Sadece birkaç yüzyıl önce, yani kozmik zamanda yalnızca bir saniye önce,nerede ve hangi zamanda olduğumuza dair hiçbir şey bilmiyorduk.
Kozmosun geri kalanından bihaberdik.
Bir tür hapishanede,bir ceviz kabuğu tarafından sınırlanmış, ufacık bir evrende yaşıyorduk.
Bu hapishaneden nasıl kurtulduk?
Bu başarı, beş basit kuralın izinden giden, kuşaklar dolusu araştırmacının eseridir.
Otoriteyi sorgula.
Hiçbir fikir, birisi doğru olduğunu söylüyor diye doğru değildir, ben de dahil.
Kendin düşün.
Kendini sorgula.
Hiçbir şeye, sırf inanmak istediğin için inanma.
Bir şeye inanmak onu gerçek yapmaz.
Fikirleri, gözlem ve deneylerden elde edilen kanıtlarla test et.
Çok beğendiğiniz bir fikir, iyi kurgulanmış bir testi geçemiyorsa yanlıştır!
Yola devam edin.
Kanıtlar sizi nereye götürüyorsa oraya gidin.
Elinizde hiç kanıt yoksa, peşin yargıda bulunmayın.
Belki en önemli kural da şudur:
Unutmayın; yanılıyor olabilirsiniz!
En iyi bilim insanları bile bazı konularda yanılmıştır.
Newton, Einstein ve tarihteki bütün büyük bilim insanları zaman zaman hatalar yapmışlardır.
Tabi ki yapacaklardı; sonuçta hepsi de sadece insandı…”
Tyson konuşmasında, bilimin ne işimize yarayacağı ve onu nasıl kullanacağımız konusunda da önemli noktaların altını çizerek devam ediyor:
“Bilim, kendimizi ve birbirimizi, kandırmamamız için bir yoldur.
Bilim insanları suç işlemiş midir? Elbette.
Elimizdeki her aracı nasıl kötüye kullandıysak, bilimi de kötüye kullandığımız oldu.
Bu yüzden de bilimi, sadece birkaç güçlü kişinin eline bırakmayı göze alamayız.
Bilimi ne kadar çok kişi sahiplenirse, kötüye kullanılması da o kadar zorlaşır.
Bu değerler, fanatizmin ve cehaletin cazibesini azaltır.
…
Dünya’nın yaşını veya yıldızların uzaklığını ya da yaşamın nasıl evrildiğini öğrenmek! Bunlar ne fark yaratır ki?Bu biraz da, ne kadar büyük bir evrende yaşamak istediğinizle ilgilidir.
Kimileri küçük olmasını tercih eder! Bunda bir sorun yok. Anlaşılabilir.
…
Ama ben büyük olmasını isterim!
…
Çünkü neyin gerçek olduğu önemlidir ve hayal gücümüz Doğa’nın muhteşem gerçekliğinin yanında hiç kalır.
…
Bu gezegende yaşayan bizler ve diğer her şey milyarlarca yıllık bir kozmik evrimin mirasını taşıyoruz. Bu bilgiyi dikkate alırsak; doğayı gerçekte olduğu haliyle tanımayı ve bilmeyi başarırsak, bizden sonraki kuşaklar tarafından yaşam zincirinin iyi ve güçlü halkaları olarak hatırlanacağımız kesindir. Çocuklarımız da bu saygın arayışı devam ettirecek, bize, bizim kendimizden öncekilere baktığımız gözle bakabilecek ve kozmosta hayal bile edilmeyen dünyalar keşfedeceklerdir.”
Aslında konuşmayı sadece bilim açısından ele aldığımızda, bazıları ben bilim insanı değilim diyerek konu ile ilgilenmeyebilir. Ancak biraz daha dikkatli bakıldığında, sıralanan ilkelerin ve kurulan hayallerin günlük yaşantımız ile birebir ilişkili olduğu görülecektir. Çünkü aslında bilim günlük hayatın kendisidir.
Bilimin aydınlığında sevgi ile kalın….
İbrahim