Tüccar “Zihniyeti”
Tüccarlar, ürettikleri “gerçeklerden” daha çok o gerçeğin izdüşümünde yer alan “hayalleri” satabilen insanlardır..
Aradaki fark, yani satılabilen “hayaller (eksi) gerçekler” bu insanlara kar kalır. Birçok insan bu hayallere kapılır ve hayal deryasına kendisini bırakıverir. Bazen emeğini, bazen parasını ve hatta bazen hayatını teslim eder. Sonuçta 1 birim gerçeklik karşılığında 2 birim hayal ortaya koyabilen tüccar, 1 birim kar elde eder. Bu hayallerin hayal olup olmadıkları işin başında bilinmez zaten. Çoğu öyle bir inanmıştır ki, sattığı her hayal neredeyse gerçektir aslında. Ama işin sonunda ne olursa olur, işler istenildiği, beklenildiği, arzu edildiği, hayal edildiği gibi gitmez… Kurulan hayallerin içinden bir ya da birkaçı gerçekleşir.
Emekçiler ise daha çok gerçeklik üzerine yaşarlar… Daha somut düşünür, hareket ederler.
Ürettikleri genelde daha çok gerçekliğin kendisidir. Emek, para ve çoğu zaman hayatlarını koyarlar ortaya.. Sonuçta, kendilerinin hayal edebildiklerinden daha çok şeyi gerçekten verirler insanlara. Bu bir ekmektir, bu bir arabadır, bu bir değerli maden, temizlenen ev, bakılan çocuktur… Hayal satamadıkları için arkalarından giden, onlara katkı veren gönüllüler yoktur. Kurabildikleri hayallerinden daha çok emek harcadıkları için hep kendilerinden fedakarlık yaparlar, bir nevi cepten yerler.
Tabi yukarıda iki özneden; tüccar, klasik anlamda ticaretle uğraşan herkes olmayabilir. Aynı şekilde emekçi de, klasik anlamda işçi olarak çalışan herkes olmayabilir. Burada özneleştirdiğim başlıklar bir zihniyeti temsil etmektedir daha çok..
Ticaretle uğraşan bir kişi emekçi, işçi olarak çalışan bir kişi de tüccar zihniyetinde olabilir.
Bu iki bakış açısını tek bir yelpazede derece derece sınıflandırdığınızda herkes birbirine göre ya da konusuna göre daha çok tüccar ya da daha çok emekçi zihniyetinde olabilirler.
Ama sonuçta hayatta bu iki tipe de ihtiyaç vardır aslında…
İlki olmasa geleceğe yönelik hayallerimiz yeterince zenginleşemez, ikincisi olmasa hayaller gerçekliğe dönüşemezler.
Ancak bu ikisinin de fazlası fazladır. İlkinin fazlası yani gerçeklikten çok uzak hayaller satan tacirlik, dolandırıcılığa eş değerdir. Zaten dolandırıcıları izlerseniz insanları şaşkına çevirecek hayaller satabildiklerini görürsünüz.
İkincisinin aşırısı ise sizi köleliğe götürür. Hiç hayal kuramayan robotlara dönüşürsünüz ya da başkalarının hayallerini yaşar ve gerçekleştirirsiniz.
Dünyanın küresel bir köy haline geldiği bilgi çağında içinde bulunduğumuz geminin hayalini kurduğumuz güzel limanlara batmadan ilerleyebilmesi için bence en sağlıklısı hem toplumun hem de bireyin hayallerle dengeli gerçekliği üretebilmesi ve gerçeklikten çok uzak hayallere kapılmamasıdır düşüncesindeyim…
İbrahim H. KAYRAL