Don Kişot Olmak
“Çelişkili gelse de, hayali hikayelerimiz için ne kadar çok fedakarlık yaparsak onlara o kadar tutunuruz. Yaptığımız fedakarlıkları ve çektirdiğimiz acıları anlamlandırabilmemizin tek yolu budur.”
İşte anlatıcı benlik ile devreye giren bu yanımız bildiğimiz yel değirmenleri ile savaşan Don Kişot karakteridir aslında. Homo Deus kitabında Harari anlatıcı benliğe dair olasılıkları aşağıdaki gibi özetler.
“Hikaye Miguel Cervantes’in meşhur romanına adını bahşeden Don Quijote üzerinedir Don Quijote efsanevi bir kahraman olduğu ve sevgilisi Dulcinea del Toboso’yu kurtarmak için devlerle savaştığı hayali bir dünya kurar kendisine. Gerçekte kırsalda yaşayan yaşlı bir adamdır Don Quijote. Asil sevgilisi Dulcinea yakındaki kasabada yaşayan, görmemiş çirkin bir köylü kızı, kahraman şövalyenin savaştığı devlerse yeldeğirmenleridir. Tüm bu hayallere yürekten inanan Don Quijote bir gün gerçek bir insana saldırıp onu öldürürse ne olur diye düşünür Borges. İnsanlık hâline dair temel bir soru yöneltir: Anlatıcı benliğimiz tarafından örülen tüm bu masallar bir gün kendimize ya da etrafımızdakilere korkunç acılar çektirirse ne olur? Borges’e göre üç olasılık vardır.
İlk ihtimalde gerçek bir adam öldürmekten zerre rahatsızlık duymayan Don Quijote’nin hayatı ciddi bir değişime uğramaksızın akıp gider. Sanrıları o kadar güçlüdür ki bir cinayet işlemiş olmakla yeldeğirmenleriyle savaşmayı birbirinden ayıramaz.
İkinci ihtimalde birinin canına kıyan Don Quijote öylesine korkar ki sanrılarından sıyrılır. Tıpkı ülkesi için canını vermeye hevesli genç bir er gibi savaşın gerçekleri karşısında hayal kırıklığına uğrar ve gerçeklerin farkına varır.
Üçüncü olasılıksa daha karmaşıktır ama sağlam temellere oturur. Hayalindeki devlerle savaşırken Don Quijote aslında sadece rol kesmektedir. Ne zaman ki birini öldürür, fantezilerine daha da sıkı sıkıya bağlanır; korkunç günahına sadece onlar bir anlam kazandırabilir.”
Özetle zamanınızı ayırdığınız, paranızı harcadığınız, emek verdiğiniz her ne var ise bu duruma önce siz inanırsınız. Gittiğiniz yolu sorgulasanız bile onca yolu aldıktan, birçok zorluğa katlandıktan sonra geri dönmek istemezsiniz. Don Kişot’un yel değirmenlerine inandığı gibi siz de zihninizde kendi yarattığınız ya da birilerinin size anlattığı hikayelere sürekli inanır halde kalırsınız. Tuzağa bir kez düşmüşsünüzdür artık.
Anlatıcı benliğiniz seçiminizin anlamlı bir hikayesini başta kurgulamış ve siz onca yolu o kurguya inanarak almışsınızdır. Aradan zaman geçtiğinde fedakarlık yaptığınız kişi, borç verdiğiniz arkadaşınız, inanıp emek verdiğiniz ortağınız, hatta uğruna canınızı vermeye göze aldıklarınız sizi apaçık kandırıyor olsalar bile kendi hikayenizin üstünü bir kalemde çizmek istemezsiniz. Borç verdiğiniz kişi yeniden borç istediğinde eskisini alamamış olsanız bile yenisini verirsiniz, sizi kandıran ortağınızın yeni tekliflerini kabul eder, girilmemesi gerektiğini sonradan anladığınız savaşları sürdürürsünüz.
Dünya hızla değişirken yıllardır kullandığı ders notlarına sarılan, ekonomik sistemler yenilenip dönüşürken hala eski ekonomik, siyasi görüşlerine sıkı sıkı tutunan, bilim teknoloji her on yılda bir yeni çağlar açıp kapatırken eski-bildiği metotlarda ısrar eden, hızlı değişim yeni ve farklı karakterlerde genç kuşaklar yaratırken onları anlamamakta ısrar eden tüm o koca koca, kelli felli duayenlerin de içine düştükleri tuzak, belki yine yıllardır kendilerine anlatıp/anlatılıp inandıkları o hikayelerden ibarettir.
Her şey hızla değişip dönüşürken, her gün yeni bir inovatif girişimle uyanırken çağımızın yeni sloganı güncelleme ve değişime uyumdur.
Hele ki değişimi yaratacak, işlevini yitirmiş eskilerin yerine yenilerini koyabilecek kapasitede değilseniz, hiç değilse uyum sağlayabilmek yaşamsaldır. Bunun da ilk yolu sorgulamaktan, deneyimleyip araştırmaktan, bolca okuyup alternatif bakış açılarını geliştirmekten geçmektedir.
Sevgiyle
İbrahim H. KAYRAL