Varlık ve yokluk arasında bir an – Hıdırlıktepe Ankara
Yaşamın, tıpkı havada dağılan buhar gibi varlık ve yokluk arasında bir anda nasıl oluşup sonra da yok olduğunu düşündü. Belki de tek fark sadece zamandı. Birisi birkaç saniye, diğeri bir ömür sürüyordu.
***
Yedinci Cadde’den yürümeye karar verdi. Eve gitmeden önce belki bir kafede oturup kahve içerim diye düşündü, ama sonra vazgeçti, canı istemedi. Yeterince üşümüştü, bir an önce eve gidip ısınmak istedi. Ertesi gün yapacağı işler vardı, öncesinde biraz dinlenmek iyi gelebilirdi.
***
Sabah erkenden kalktı. Önce Kızılay’da birkaç kitapçıya gidecek, sonrasında da eğitim projesini yürütecekleri okulu ziyaret edecekti. Kızılay’daki kitabevi, sadece kitap alınan bir yer değil, aynı zamanda Ankaralıların önemli buluşma noktalarındandı. Kitabevinin önü, arkadaşlarını, dostlarını bekleyenler ile dolu olur, erken gelenler Ankara’nın soğuğunda dışarıda beklemek yerine içeri girer, hem ısınır hem de kitap bakarlardı. Almak istediği birkaç kitabı incelemek üzere kitabevine gitti, daha çok eğitim ile ilgili kitaplar aldı. Sonrasında ise projenin gerçekleştirileceği okula gitti.
***
Okul, Hıdırlıktepe’deydi. Semt, şehir merkezinde Ankara’nın en yüksek tepelerinden birine konuşlanmıştı. Ankara Kalesi ile yan yanaydı. Ünlü Zübük romanına konu olan Hıdırlık doruğunun neredeyse Anadolu’da olmadığı şehir yoktu. Ama birçok Ankaralının daha önce hiç gitmediği, hatta adını bile bilmediği bir semtti Hıdırlıktepe; “öteki” semtler arasında yer alıyordu. Semtin semaları evlerin bacalarından yükselen soba dumanı ile
hafif pusluydu ve havaya kömür dumanının bıraktığı keskin is kokusu hâkimdi